Bir süredir Samsun’da köyümdeyim. Gerçi, büyükşehirlerde bütün köyler mahalle konumunda; ancak, ben eski alışkanlıkla da köy demeyi daha hoş buluyorum. Samsun, Canik-Gürgenyatak benim köyüm. Samsun Üniversitesi merkez yerleşkesi, yani rektörlüğü köyümüzde bulunuyor. Bir başka özelliği de Karadeniz bölgesine inen tarihi İpek Yolu’nun üç güzergahından birisi buradan geçiyor. Bir üçüncü özellik ise, aynı noktadan hem Samsun şehir merkezi ile hem de Bafra Ovası ve Çarşamba Ovası görünecek derecede panoramik bir manzaraya sahip. Samsun şehir merkezine on kilometre kadar mesafede, denize kuş uçuşu dört-beş kilometre kadar, rakım 550-600 metre civarında. Yeşilliği, ormanı, kuş sesleri, oksijeni bol; kısaca bir cennet köşesi…
İlkokul mezunu girişimciler fark atıyor…
Bütün güzellikleri ile köyümde hoşça zaman geçiriyorum. Bir taraftan da köy halkını dinliyor ve gözlemliyorum. Genel anlamda çok çalışkan insanlar. Çalışanlar bu çalışkanlıklarının karşılığını da almışlar ve alıyorlar. Kadın erkek ayrımı yok, herkes çalışıyor. Eskiden tütün vardı. Şimdilerde, fındık üretimi daha yaygın. Aileler kendi ihtiyaçları için hayvan bakıyor, bağ bahçe yapıyor. Artan üretimi de satarak aile bütçelerine katkı sağlıyorlar. Bu köyde, hem tarım ve hem de hayvancılık yapılıyor. Yalnızca süt için değil kurbanlık için de hayvan bakıyorlar.
Evet; devletin katkısı, desteği her zaman çok önemlidir. Ama, bu insanlar her şeyi devletten beklemiyorlar. Birçoğu ilkokul mezunu, olmayanlarda var. Öyle üniversite mezunu, mastır, doktora yapmış “ devlet bize niye iş vermiyor” deyip şikayetler sıralayarak, dolaşmıyorlar. Bir şekilde üretimlerini yapıyorlar. Özellikle de erkeklerin yanında; kadınların üretimin bel kemiği, lokomotif gücü olduğunu görüyoruz. Bu köyde kadın çobanları görmek, çok normal bir şey.
Suriye-Faik Akgül çiftinin örnek girişimciliği…
Özellikle de örnek bir aileden bahsetmek istiyorum. Suriye-Faik Akgül ailesi. Şehirde uzunca bir süre yaşamışlar ve kazançları ile ancak kira ve geçimlerini temin edebilmişler. Daha sonra köye yerleşmişler. Bir taraftan bahçelerinde üretirken bir taraftan da mantar, böğürtlen, yaban mersini(likarba), kestane gibi ormanlık alandan topladıklarını yol kenarında kurdukları tezgâhta satmaya başlamışlar. Bahçede yetiştirdiklerinden ziyade ormandan topladıkları ile ki; bu konuda Suriye hanım fevkalade becerikli, artı kazançlar elde etmişler.
Bir taraftan ailelerini geçindirmişler, kendilerine iş kapısı açmışlar; diğer taraftan da kendileri için iki katlı bir ev inşa etmişler. Faik bey; “Ben bunu asla başaramazdım, ama hanımın sayesinde mantar, böğürtlen ve kestaneden ev sahibi olduk” diyor. İşte bir tarafta üniversite mezunu mastır, doktora yapıp iş yok diye şikayetler sıralayanlar; diğer tarafta da okul görmeden işini, aşını kendisi temin edip üstüne üstlük devlete vergi veren bu girişimci vatandaşlar…
Korona virüse inat, üretimi arttırıyorlar
Korona virüs döneminde dahi üretimlerini arttırarak devam eden bu insanlar, her türlü övgünün üzerinde bir farkındalık oluşturmuşlardır. Kendi hallerinde çalışmaya, üretmeye, ihtiyaç fazlasını da satmaya devam ediyorlar. Ata tohumu ile ekim-üretim yapıyorlar ve hayvanları bayırda geziyor, otluyor.
Her hangi bir beklentileri, talepleri yok. Bence eli öpülesi bu insanları; devletin, kurum ve kuruluşların sembolikte olsa farkına varıp ödüllendirmesi çok anlamlı olacaktır. Belki de üniversiteler, bu girişimcilik başarılarını ders olarak okutmalıdır…